FREUD VE BİLİNCİN DÜZEYLERİ
FREUD VE BİLİNCİN
DÜZEYLERİ
Sigmund
Freud 1856 yılında o dönem Avusturya- Macaristan imparatorluğu içerisinde yer
alan Moravia’nın küçük bir kasabası olan Freiberg’de doğdu. Orta sınıftan
Yahudi bir aileden gelmektedir (Freud, 2006). İki ve Seksen İki yaşları
arasında evi Viyana’da bulunmaktaydı. Hitler’in Avusturya’yı işgal ettiği 1938
yılının ertesi yılı 1939 yılında Londra’ya sığınmak zorunda kaldı ve orada da
hayatı son buldu(Atalay, 2013). Hayatı boyunca birçok makale ve eseri
bulunmaktadır. Kariyerinin ilk yıllarında sinir sisteminin anatomisi ve
fizyolojisi üzerine yaptığı birçok çalışmayla başlamıştır. Paris’te Charcot’un
yanında bir yıl çalıştıktan sonra ilgisi ruhbilimine dönmüştür. Meslektaşı
Breur ile ruhbilimi çözümlemelerinden bulundu. Bu başlangıçta basit nevrotik
hastaların zihinlerini inceleyerek sağaltma yöntemiydi (Atalay, 2013). Takip
eden süreçte, çocuklukta cinsel içgüdülerin normal gelişimini ortaya koyması ve
düşlerin yorumlanmasına dayanan, günlük düşünce ve eylemlerimizde etkili olan
bilinçdışı güçlere dair temel keşiflerini yapmaya başladı. Birçok kaynakta
dikkate değer şekilde yazıldığı üzere yaşamı olaysız ve heyecansız olarak ancak
düşünceleri ve savunduğu fikirlerle ruhbilimi alanında bir çığır açmıştır ve
yarattığı ekol olan psikanaliz ve serbest çağrışım yöntemi, psikoseksüel
gelişim dönemleri, topoğrafik kuram ve dürtü kuramıyla günümüzde hala
geçerliliğini korumaktadır.
Freud,
ruhsal yapıyı bir buz dağına benzetmiştir. Suyun üzerinde kalan küçük bölüm
bilinç bölgesine, suyun altında kalan büyük bölümü bilinçdışı bölgesine
benzetmiştir (Gençtan, 1995).
Bilincin Düzeyleri
Freud’un
Topoğrafik Kuramı ve Dürtü Kuramı içerisinde yerini bulan bilinç, bilinç öncesi
ve bilinç dışı süreçlerini kapsamaktadır. Freud’a göre cinsellik ve
saldırganlık dürtüleri doğuştan getirdiğimiz dürtülerdir ve bunlar çoğunlukla
bilinçdışı süreçler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Freud,
bilincin üç düzeyini belirtmiştir. Bunlar bilinç, bilinç öncesi ve bilinç
dışıdır.
Bilinç:
Kişinin
bilinçli ve farkında olduğu yönüdür. Kişinin zaman içerisinde herhangi bir
noktada farkında olduğu duyumları ve deneyimlerini kapsar (Sharf, 2016).
Güneşin ısısının farkına varılması, dokunduğumuz bir nesneyi hissetme,
birisiyle karşılıklı konuşmalarımız yada daha işlevsel olan bireyler için
duygularının farkında olunması gibi söylenebilir. Gerçeği değerlendirebilme,
mantık çerçevesi içerisinde günlük hayatı düzenleyebilme durumunu sağlayan
zihinsel süreçlerdir (Alper, Bayraktar, Kaçam, 2000). Daha özet olarak söylemek gerekirse bilerek ve
farkında olarak yaptığımız her eylemimiz bilincimizi oluşturmaktadır. Bilinçli
farkındalık diğer sistemler düşünüldüğünde psikolojik yaşamının çok küçük bir
kısmını oluşturmaktadır.
Bilinç
Öncesi: Küçük bir çabayla kolayca
hatırlanabilecek olayları ve deneyimleri kapsar (Sharf, 2016). Bilinçdışı gibi
farkında olamadığımız ancak ufak bir çabayla bilince çıkarabildiğimiz süreçleri
kapsar (Alper, Bayraktar, Kaçam, 2000). İnsanların
bazı zamanlarda bilincinde tam olarak ayırt edemediği düşünceler ve duyguları
olabilir ve anıları olabilir ki bunlar tam olarak bilinç öncesi denilen
zihinsel içeriği oluşturmaktadır. Örneğin tam olarak hatırlayamadığımız ve dilimizin
ucunda olan ama çıkaramadığımız süreçleri oluşturmaktadır. Daha önce girilen
bir sınavın sorularını hatırlamak, arkadaşlarımızın telefon numaralarını
hatırlamak yada çok daha önce yaşanmış bir olayı hatırlamak olarak
örneklendirilebilir. Bilinç öncesi bilinçli zihin ile bilinçdışı arasında bir
köprü görevi görmektedir (Sharf, 2016).
Bilinç
Dışı: Gün
yüzüne çıkması bilince zarar veren cinsel ve saldıran içerikli süreçleri
barındıran yapımızdır. Özellikle farkında olmadığımız ve farkında olduğumuzda
psikolojik bütünlüğümüze zarar verme ihtimali olan anılarımızı, dürtülerimiz ve
duygularımızı içermektedir. Bilinç dışında primer düşünceler egemendir. Örnek,
çocukluk çağında yaşadığımız travmalar, istismara yönelik düşmanca duygular
olabilir ayrıca kişilerin farkında olmadığı ihtiyaçları ve güdüleri de örnek
olarak verilebilir (Sharf, 2016).
Bilinçdışı
malzemenin bilince çıkması yukarıda da değinildiği üzere bilince zarar vereceği
için ancak yoğun psikoterapötik süreçlerle yada rüyaların yorumuyla ortaya
çıkarılabilir. Bilinç dışına egemen olan primer süreçlerde haz ilkesi hâkimdir
ancak ikincil süreçlerde ise gerçeklik ilkesi hakimdir. Birincil süreçleri
yaratıcı şekilde kullanılabilir. Buları sanatçılar yaratımsal süreçlerde
kullanabilmekte sanatsal yapıtların yaratımına yönlendirebilmektedirler.
Bilinç
dışı malzeme bilince çıkmak ve tatmin bulmak ister. Haz ilkesine göre çalıştığı
için acıdan kaçmak ve hazzı bulmayı amaçlamaktadır. Bu sebeple bilince çıkmak
ve doyum bulmak için yol ararlar. Bu yol da rüyalardır. Ancak bilinç dışı
malzemenin bilince çıkması sakıncalı ve zarar verici olduğundan rüyalar aracılığıyla
ve şifrelenmiş olarak çıkarlar. Kişi çoğunlukla bu içeriği anlamlandıramaz
ancak psikanaliz sürecinde ve psikanalistlerce yorumlandığında anlam bulur. Freud’a
göre dil sürçmeleri, unutmalar bilinç dışı ifadenin diğer örnekleridir. Freud,
mizah ve şakaların da gizlenen isteklerin ve çatışmaların bir ifadesi olduğuna
inanmıştır (Sharp, 2016).
TARTIŞMA
Freud
birçok uzmanın düşüncesinde olduğu gibi psikoloji ve ruhbilimi dünyasının
dahisidir. Yarattığı kuramı ve uygulamaları güncel hayatımızda hala
kullanılmaktadır. Bunlarda en önemlileri de bilinç-bilinç öncesi-bilinç dışı
kavramlarıdır. Psikanalitik kurama göre çocukluk çağlarında yaşadığımız olaylar
yetişkin yaşamımızdaki davranışlarımız oluşturur. Psikoseksüel gelişim
evrelerinden birinde yaşadığımız defektler yada regresyonlar çözümlenmez ise
yetişkin yaşamımızda çatışmalara, çatışmalar nevrozlara dönüşebilirler. Psikolojik
süreçlerimizde bilincin yeri çok az ve kısıtlıdır. Günlük yaşamımızda çoğu şeyi
bilinçsizce yaşarız. Günlük konuşmalarımızda, yakınlarımızla olan
iletişimlerimizde, konuşmamızın içeriği incelendiğin bir kısmının bilinçli, bir
kısmının bilinçsiz ve diğer bir kısmının ise anlamsız yani bizim
anlayamadığımız, anlam veremediğimiz tepkilerimiz, sürçmelerimi ve
hatırlayamama yada yanlış hatırlamalarımızdan oluştu anlaşılacaktır. Bilinç
öncesi ve özellikle bilinç dışı süreçlerde yoğun bastırma mekanizmaları
kullanılmaktadır. Freud daha sonraki dönemlerde savunma mekanizmalarımıza
değinmiş, kızı Anna Freud da savunma mekanizmalarını daha da geliştirmiştir.
Bugün çoğumuz bilinçdışı süreçlerin önemimi biliyoruz. Psikolojik
rahatsızlıkların tanılanmasında ve tedavisinde bilinç dışı süreçlerimiz
kullanılmaktadır. Tanılama aşamasında terapi esnasında hangi ekolü kullanırsak
kullanalım hastanın aktarım esnasında hangi savunma mekanizmalarını
kullandığını, bu savunma mekanizmaların hangi bilinç dışı içeriği temsil
ettiği, daha doğru ifadeyle hangi bilinç dışı süreci bastırdığı yada ifade
ettiği anlaşılabildiği oranda tedavi planı başarıyla sonuçlanacaktır.
Karşılaştırmalı bir bakış açısıyla yaklaştığımızda, Topoğrafik modelde de daha
sonra açıklanacağı üzere ruhsal aygıt id-ego-süperego kavramlarıyla da
açıklayacaktır. Ancak bu üç kavram da bilinç-bilinç öncesi ve bilinç dışı
kavramlarıyla ortak özellikler göstermektedir. Her iki süreç de birbiriyle
bağlantılıdır. Enerjilerini bilinç dışı süreçlerden alırlar. İd primer bir
süreçtir ve bilinç dışına görece karşılık gelebilmektedir. Her ikisinde de
cinsel ve saldırganlıkla ilgili yıkıcı duygular vardır ve ego ile bilinç
enercilerini id’den yani karşılığı olan bilinç dışından alır karşılaştırmalı
olarak bakarsak.
Gündelik
yaşantımızda belki yüz binlerce yada milyonlarca algılama yaparız. Bu algılama
ve çağrışımların bir kısmı biz fark etmeden bilinç altı yada bilinç dışı
içerikle bağlantı oluşturur. Bazın birinin adını yada yüzünü hatırlamada
zorlanırız. Belki de o kişi ile ilgili hoş olmayan bir anımız olduğu ve bu
anıyı bastırma yoluna gittiğimizden hatırlamada zorlanırız. Bazen çok garip
rüyalar görürüz ve bunların şiflenmiş olarak çıktığını anlarız. Freud’un dediği
gibi bazen puro sadece puro dur ancak belli simleler evrensel içeriklere
karşılık gelir. Luisa Duss Psikanalitik Hikayeler Testinde olduğu gibi Fil’in
hortumunun penise karşılık gelmesi gibi.
Freud,
yaşamı, ölüm ve yaşam güdüleri arasında savaş olarak ifade etmiştir. Bu iki
güdü arasındaki savaş çatışmaya sebep olmakta ve çatışmalar da nevrozlara sebep
olmaktadır. Ölüm yok olmayı, yaşam ise gelişmeyi, ilerlemeyi temsil etmektedir.
Ölüm güdüsüyle birlikte saldırganlık ve cinsellik dürtüleri de harekete
geçirilmiş olacaktır. Tüm bu süreçler birincil süreçler olarak bilinç dışında
yer almaktadır.
Bilinç
dışı malzeme sanatçılar tarafında yaratıcı süreçlerde kullanılıp pozitif olarak
yönlendirilebildiği gibi yine aynı malzeme yetersiz başa çıkma mekanizmalarının
da etkisiyle psikolojik yada psikotik hastalıklar olarak da karşımıza
çıkabilmektedir. Örnek olarak, yeme bozukluklarında olduğu gibi oral dönemde
yaşanmış olumsuz olaylar sonucu bastırılmış ve bilinç dışına itilmiş içeriğin
bilince çıkmak için baskı yapması ve bu baskının da anksiyete yaratması
neticesinde ortaya çıkmaktadır. Bu süreçlerin hepsi birbiriyle bağlantılıdır ve
tedavide de yine aynı süreçler kullanılmaktadır.
Tedavi
sürecinde hasta ile yapılan görüşmelerde psikanalist serbest çağrışım yöntemini
kullanarak hastanın bilinç dışına ittiği içeriği, dirençlerini, takılmalarını,
regresyonlarının serbest şekilde yada örtük olarak ortaya çıkmasına olanak
sağlamakta ardından da bu süreçleri anlamlı bularak tedavi yapmaktadır.
Hangi
ekolü kullanırsak kullanalım seanslar esnasında çalıştığımız içerik çoğunlukla
bilinç öncesi ve bilinç dışı içeriktir. Çalıştığımız ve tedavi planımızı
oluşturduğumuz süreçler ile hastalığı tespit etmek için hastanın kullandığı
mekanizmalar ve bu mekanizmaların içerikleri bazı ekollerde farklı adlandırılsa
da genel ifadesiyle Freud’un bulduğu bilinç öncesi ve bilinç dışı içeriktir.
Freud’un
bilinç-bilinç öncesi-bilinç dışı sisteminin en beğendiğim yönü, yaklaşık olarak
her psikolojik ekolde ifade edilmiş olması ve genellenebilir olmasıdır. Bu
durumu kendi kendimize analizimizde(profesyoneller tarafından yapılmayan) ve
başkalarıyla ilgili değerlendirmelerimizde de sıklıkla rastlamamızdır.
Danışanlarımızla yaptığımız seanslarda da bu sistemleri açık yada örtülü olarak
görebilmek ve bilinç dışı süreçlerle başa çıkma mekanizmalarını güçlendirdikçe,
olumlu uyum yapabilme becerilerini geliştirdikçe hastadaki ilerlemeyi açık
olarak görebilmekteyiz. Hastalık yada rahatsızlık yaratan içeriğin hangi
psikoseksüel dönemde yaşanmış olumsuz olaya eşlik ettiği, hangi savunma
mekanizmalarının kullanıldığı ve nasıl yönlendirildiği yada projekte edildiği
tespit edildiğinde o alana çalışarak nokta atışı yapılmışçasına iyileşmenin
günden güne sağlandığını görmek bu sistemi bilme gerekliliğini daha da gün
yüzüne çıkarmaktadır.
KAYNAKÇA
Prof. Alper, Y., Prof.
Bayraktar, E., Uz.Dr. karaçam, Ö. “Herkes
İçin Psikiyatri Sorunlar ve
Öneriler”. Gendaş
Kültür Yayınları. (İstanbul, 2000).
Geçtan,
E. “Psikodinamik Psikiyatri ve Normal
Dışı Davranışlar”. 12. Basım. Remzi Kitapevi. (İstanbul, 1995)
Sharf,
R,S. “Psikoterapi ve Psikolojik Danışma
Kuramları Kuramlar ve Örnek Olaylar”. 5. Basımdan Çeviri. Nobel Yayınevi. (İstanbul,
2016)
Sigmunt,
F. “ Freud Kitaplığı 11 Psikopatoloji” Çeviren:
Dr. Atalay, H. Payel Yayınevi. Türkçe
İkinci Basım. ( İstanbul, 2013)
Sigmunt, F. “Rüyaların Yorumu I”. Öteki Psikoloji
Yayınları. İkinci Basım. (İstanbul, 2006)
Yorumlar
Yorum Gönder